Cilt 1, Sayı 2, Yıl 2011

Derginin Tam Metni

İÇİNDEKİLER

Makaleler

AİHK'nun Konvansiyon Alanı Dışında Uygulanması Kriterleri ve Bu Çerçevede Doğan Uluslararası Sorumluluk
Füsun ARSAVA

ÖZET

Avrupa İnsan Hakları ve Özgürlükleri Konvansiyonunun 1. maddesine göre Konvansiyon tarafı devletler kendi egemenlik alanında bulunan bireylere I. Kesimde yer alan hakları ve özgürlükleri temin etme taahhüdü yapmıştır. Bir Konvansiyon üyesinin yetkilerini yabancı bir ülkede kullanması veya yetkilerini NATO veya BM’e devretmesi onun Konvansiyon yükümlülüklerinden kurtulmasına yol açmamaktadır. Hazırlanan bu makale Avrupa İnsan Hakları Konvansiyonunun Konvansiyon alanı dışında uygulanmasından doğan uluslararası sorumluluk konusuna ışık tutmaktadır.

[TAM METİN]

Düşünce Özgürlüğünün Anlamı ve İşlevi Işığında Düşünce Özgürlüğünü Sınırlamanın Anayasallığı
-ABD Anayasasının Birinci Ek Maddesi ve AİHS Sözleşmesi’nin 10. Maddesi Zemininden Hareket Eden Bir Kuram Çatısı-
Öykü Didem AYDIN

ÖZET

Çalışmada düşünce özgürlüğünün çağcıl anayasal sınırlarını düşünce özgürlüğünün anlamı ve işlevi açısından ortaya koyan bir kuram çatısı geliştirilmeye çalışılacaktır. Bu çerçevede ABD ve Avrupa İnsan Hakları düzenleri düşünce özgürlüğü bakımından karşılaştırmalı olarak göz önünde tutulacak ve düşünce özgürlüğünü güvence altına alan anayasal normların koruma alanına giren ‘ifade’lerin tanımlanması sorunu da ayrıca gözetilecektir. Hedef, sınırlamayı sınırlayan bir ilkeler rehberi ortaya koymaktır. Bu açıdan Türkiye özelinde tartışmalı norm ve olay örnekleri de tartışılacaktır.

[TAM METİN]

Yatırımcıları Koruma Fonu Tarafından Tesis Edilen İdari Para Cezası Bildirim Tutanaklarının Niteliği
Gül FİŞ ÜSTÜN

ÖZET

5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun yürürlüğe girmesi akabinde, idari para cezalarına karşı açılacak davalarda görevli yargı yeri idare mahkemeleri değil, sulh ceza mahkemeleri olmuştur. İdari para cezalarının ilgilisine bildirimini konu alan bildirim tutanakları ve ihbarnameler ise, ceza kararlarından farklı bir niteliğe sahiptirler. Bu duruma örnek olarak, Yatırımcıları Koruma Fonu tarafından tesis edilen idari para cezası bildirim tutanakları çalışmamıza konu edilmiştir. Söz konusu bildirim tutanakları, amme alacağının ilgilisine bildirimini konu aldığından, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun uyarınca tesis edilen bir işlem olup, idare mahkemelerinde dava konusu edilmesi gerekmektedir. İdare mahkemeleri ise, bildirim tutanaklarına karşı açılan davaları esastan incelemek için tutanağın icrai nitelik taşıyıp taşımadığını değerlendirecektir. Bu durumda, ilgililer hakkında cebren tahsil sürecinin başlatılmasına sebep olan ve/veya para cezası kararından farklı olarak ilgililerine yükümlülük getiren bildirim tutanaklarının icrai olduğu muhakkak olduğundan, davanın esastan incelenmesi de bir gerekliliktir.

[TAM METİN]

II. Dünya Savaşı Yıllarında Türkiye'de Hububat Üretiminin Vergilendirilmesi
Şefik Taylan AKMAN, İnci SOLAK AKMAN

ÖZET

II. Dünya Savaşı yıllarında Türkiye ekonomisinin temelinin tarımsal üretime dayandığı söylenebilir. Osmanlı döneminden miras kalan bu ekonomik yapı Cumhuriyetin kuruluşundan sonra da varlığını sürdürmüştür. Hükûmet tarafından gerçekleştirilmeye çalışılan sanayiye yönelik atılımlar istenilen düzeye ulaştırılamamış, tarımsal üretim ekonominin ağırlık noktasını oluşturmaya devam etmiştir. Dolayısıyla devlet gelirlerinin önemli bir kısmı doğrudan tarımsal üretimden sağlanan iratlara dayandırılmıştır. 1925 yılında, ülke nüfusunun önemli bir kesimini oluşturan köylü kitleleri üzerinde ağır bir baskı aracı olan Aşar vergisi kaldırılmıştır. Aşarın kaldırılmasıyla bir taraftan yoksul köylülüğün ekonomik yönden rahatlatılması diğer taraftan halk nezdinde “ancien régime” in tasfiyesine duyulan tepkinin azaltılarak Cumhuriyet’e olan bağlılığın kuvvetlendirilmesi amaçlanmıştır. Ekonomik üretimin tarım dışı sektörlere genişletilememesinin yanı sıra devlet gelirleri içerisinde önemli bir kalem olan aşar vergisinin ilga edilmesi tahsil edilen vergilerin kayda değer bir ölçüde azalmasına yol açmıştır. Bu dönemde, gelir gider dengesini sağlamak amacıyla birtakım yeni vergiler ihdas edilmiş ve ayrıca bazı vergilerin oranları arttırılmıştır. Ancak II. Dünya savaşının başlamasını müteakip ekonomik yapı tedricen bozulmuş, sayısı bir milyonu bulan ordunun ve büyük şehirlerin iaşesinin sağlanmasında ciddi güçlükler baş göstermiştir. Bu süreçte önce Millî Korunma Kanunu’na dayanılarak bir dizi mali yükümlülük konulmuştur. Daha sonra 1943 yılında Toprak Mahsulleri Vergisi Kanunu yürürlüğe girmiş ve tarımsal üretimin aynî olarak vergilendirilmesi uygulamasına başvurulmuştur. Bu husus halk arasında aşarın geri getirilmesi olarak da yorumlanmıştır.
Çalışmada II. Dünya Savaşı yıllarıyla sınırlı olmak üzere tarımsal üretime ilişkin vergi ve benzeri mali yükümlülükler ele alınacaktır. Bu mali yükümlülük ve düzenlemelerin, ağırlıklı olarak hukuksal ve siyasal nitelikleri üzerinde durulacak, ayrıca toplumsal etkileri itibarıyla ne gibi sosyolojik sonuçlara yol açtıkları da değerlendirilmeye çalışılacaktır.

[TAM METİN]

Sanat Özgürlüğü
Bilge BİNGÖL

ÖZET

Sanat, hem insanın yaratıcı yönünü biçimlendirir, hem de onun toplumsal varlığının bir parçasını oluşturur. Bu nedenle sanatçılar her dönemde kimi zaman toplumda kimsenin söylemeye cesaret edemediklerini söylemiş, kimi zaman kitleleri provoke etmiş, kimi zaman da toplumu eğitici rol üstlenmişlerdir. Buna karşın devletler de her dönemde kimi zaman sanatı kendi lehlerinde kullanmışlar, kimi zaman da sınırlamışlardır. Ancak yine de sanat özgürlüğü bir insan hakkı olarak anayasalarda tanınmıştır. Çalışmada sanat özgürlüğünün 1982 Anayasası bağlamında, yeri geldiğinde Alman Anayasası ile de kıyaslanarak, nitelenmesi ve sınırlandırılması problemi tartışılmıştır. Sanat özgürlüğünün, sanatın anlamı ve işlevi gereği sınırsız bir özgürlük olması gerekmektedir. Sanat özgürlüğünün tek sınırı başkalarının kişilik hakları ile insan onuru olmalıdır. Ancak bu durumda dahi, somut olaya özgü olarak karar verilmelidir.

[TAM METİN]

Acente Kavramı ve Acentelik Sözleşmesinden Doğan Hak Ve Borçları
Ali CENGİZ

ÖZET

Dünya ticareti büyük oranda üretici ile tüketici arasında tacire bağımlı ya da bağımsız olarak hareket eden aracıların faaliyetlerine dayanmaktadır. Acente bu süreç içersinde tacirden bağımsız fakat sürekli olarak tacir nam ve hesabına sözleşmeler akdederek ya da bu sözleşmelere aracılık ederek hizmet sunmaktadır. Acentelik ilişkisi, müvekkilinin ticari faaliyet sahasını ilgilendiren bir işin görülmesi ihtiyacına yöneldiğinden alelade hizmet veya vekâlet ilişkisinden ayrılmak istenmiştir. Hangi hukuk sisteminde olursa olsun acentelik ticari bir ilişki yaratmaktadır. Fakat acente kavramının içeriği ve anlamı bir hukuk sisteminden diğerine farklılık göstermektedir. Bu nedenle acenteye tanınan hak ve borçların muhatabı da farklı özellikler sergilemektedir. İşte bu çalışma acente kavramını ve acentelik sözleşmesinden doğan hak ve borçları karşılaştırmalı olarak incelemeyi amaçlamaktadır. Bu çerçevede Avrupa Birliği düzenlemeleri ile özellikle Almanya ve İsviçre’deki acentelik hükümleri halen yürürlükte olan ve 01 Temmuz 2012’de yürürlüğe girecek Türk Ticaret Kanunu hükümleri karşılaştırılacaktır.

[TAM METİN]